“Aman Ayşe’m, canım Ayşe’m
Gel aç şu duvağı.
Uzat bana alevlenen
O yangın dudağı.”
Ayşe Opereti’ni yaklaşık iki hafta önce izledim ama şu dörtlüğü hala melodisiyle okuyorum. O kadar etkiledi beni. Aslında çok da etkileyici bir öykü olduğu söylenemez ama yine bir dönemin olduğu için beni hep heyecanlandırıyor böyle şeyler. Ayşe, 1929’da Muhlis Sabahaddin Ezgi tarafından bestelenen bir operet. Operetin orijinal librettosu bilinmiyormuş ama 1966’da radyofonik olarak Lütfullah Sururi tarafından düzenlenmiş. 2019 yılında da eserin rejisörü Yunus Emre Bozdoğan tarafından, 2000 yılında Gülriz Sururi’nin revize ettiği metin baz alınarak yeniden uyarlanmış. Benim en çok hoşuma giden, operetin Sabahaddin Ezgi’nin ağzından okunan bir metinle başlayıp bitmesiydi. Ben bu ahde vefa hissiyatını seviyorum, biliyorsunuz. İnsanın köklerini hatırlaması ve onurlandırması gerektiğini düşünüyorum. Ezgi’nin ağzından okunan metinde de birçok sanatçının ismi sayılıp “yokuz belki oralarda ama köklerimiz var” içeriğiyle son buluyordu. Peki ben ne yaptım? Tabi ki ağladım hemen.
Her neyse, konusunu anlatmak istemiyorum pek ama Yeşilçam’dan hallice bir hikaye. Bir kısmı köyde, bir kısmı İstanbul’da geçen, Ahmet Bey ile köyden çocukluk arkadaşı Ayşe’nin aşk hikayesi. Hikaye herhalde o nostaljinin de etkisiyle sıcak geldi bana. Büyük ihtimal aynı konu şu an kaleme alınsa ne bayat hikaye derim, ama yaşanmışlık hissi beni o salondan, bu dünyadan alıp götürüyor.
Perde ilk açıldığında ilk perdenin geçtiği o köy yerinin dekorlarına (her zaman olduğu gibi) ağzım açık bakakalmıştım. Benim için o kadarı bile fazlaydı o an, tavana kadar uzanan sıralı ev izlenimi veren köy evleri, evlerin üzerinden sarkan sarmaşıklar, ortada bırakılan o “köy yeri” boşluğu. Tabi opereti özellikle araştırmadan ve dolayısıyla da ne izleyeceğimi bilmeden gittiğim için ikinci perdede ne ile karşılaşacağımı da bilmiyordum. İkinci perdede karşıma bir yalı çıktı. Bahçesi, uzun ve kavisli merdivenleri ve yine tavana kadar uzanan büyüklüğüyle bembeyaz bir yalı. Dekorların gerçekten başarılı olduğunu düşünüyorum.
Konu gereği bir köyde bir de İstanbul’da olduğumuz için danslar ve kostümler de bununla paralel olarak çeşitlilik gösteriyordu. Köyde daha geleneksel kılıklar ve haliyle de daha geleneksel dans figürleri vardı. İkinci perdeyle İstanbul’a geçiş yaptık; haliyle kostümler ve figürler de gelenekselden batıya geçiş yaptı. Ben bu tip çeşitlilikleri seviyorum açıkçası. Dolayısıyla bundan da çok keyif aldım.
Sanatçılara gelirsek, hiçbirine söyleyecek hiçbir olumsuz yorumum olamaz. Sadece beni diğer sanatçılardan biraz daha fazla etkileyen ve üzerinden haftalar geçmiş olmasına rağmen sesi aklımdan çıkmayan ikisinden bahsetmek istiyorum Tabi ki Ayşe ve Ahmet… İkisinin de sesindeki o duruluk… Şarkıları her bitirdiklerinde keşke daha fazla söyleseler diye hayran hayran baktım. O ikisinin dışında Selva Erdener’in hayat verdiği Hale’ye de bayıldım. Belli bir yere kadar bir dram gibi seyreden hikayede sanırım bir tek onun sahnelerinde güldük.
Şöyle bir düşünüyorum da sanırım daha fazla anlatabileceğim bir şey yok Ayşe ile ilgili. Doksan yıl sonra yeniden canlanan bir hikayeye tanık olmak, bir tarihe tanık olmak gibi. Umarım sizlerin de tanık olma şansı olur bu tarihe. Bitirirken yine aklımda kalan bir ezgi bırakmak istiyorum buraya:
“Çok yaşa sen Ayşe, çok yaşa sen Ayşe
Köyün yıldızısın, biricik kızısın, dayının kuzususun.
Bahtın açılsın, talih saçılsın
Gönlün şen olsun, kendini üzme sakın (Hey)
Vur patlasın, çal oynasın, vur patlasın çal oynasın
Bu hayat böyle geçer hey bu hayat böyle geçer!”
Köyün yıldızısın, biricik kızısın, dayının kuzususun.
Bahtın açılsın, talih saçılsın
Gönlün şen olsun, kendini üzme sakın (Hey)
Vur patlasın, çal oynasın, vur patlasın çal oynasın
Bu hayat böyle geçer hey bu hayat böyle geçer!”
***
Müzik Düzenleme: Yusuf Yalçın
Orkestra Şefi: Murat Cem Orhan
Dekor: Adnan Öngün
Kostüm Tasarım: Aydan Çınar
Koro Şefi: Giampaolo Vessella
Koreograf: Deniz Alp
Işık: Fuat Gökışık
Ahmet: Şenol Talınlı
Ayşe: Esin Talınlı
Hale: Selva Erdener
Suat: Emre Uluocak
Veli Dayı: Mehmet Yılmaz
Neşe: Nihan İnan
Naci: Emrah Sözer
Hasan: Gürhan Gürgen/ Bahadır Noyan
Niko: Süleyman Erdem Kapusuz/ Yiğitcan Tatlıoğlu
Süreyya Bey: Haser Tek
Teranedil Hala: Seza Kırgız Deneme/ Elif Dikmen
Habibe Nine: Sema Özer/Hatice Zeliha Kökcek
Cemile: Alev Ateş
Jale: Meltem Çakın Gençtürk/ Ece Aslı İşcan
Ahmet: Şenol Talınlı
Ayşe: Esin Talınlı
Hale: Selva Erdener
Suat: Emre Uluocak
Veli Dayı: Mehmet Yılmaz
Neşe: Nihan İnan
Naci: Emrah Sözer
Hasan: Gürhan Gürgen/ Bahadır Noyan
Niko: Süleyman Erdem Kapusuz/ Yiğitcan Tatlıoğlu
Süreyya Bey: Haser Tek
Teranedil Hala: Seza Kırgız Deneme/ Elif Dikmen
Habibe Nine: Sema Özer/Hatice Zeliha Kökcek
Cemile: Alev Ateş
Jale: Meltem Çakın Gençtürk/ Ece Aslı İşcan
Korrepetitörler: Aylin Özuğur/ Hande Uçar
Piyanistler: Yaman Dikener/ Hande Uçar
Reji Asistanı: Aydın Buğra Güven/ Gaye Alacacı/ Pınar Gün Topçu
Koreografi Asistanı: Nazlıcan Fırat
Kondüvit: Zeynep Utku/ Zeren Topçu
Suflöz: Ülkü Ünal/ Zeynep Burcu Altınel