Öncelikle başlatıyor olduğum yeni seriyi size biraz anlatmak istiyorum: Bil Bakalım Kim...
Elimdeki kitapta iktisat bilimine yön vermiş on büyük bilim insanının hayatı, düşünceleri, nelere öncülük ettikleri ya da nelerden etkilendikleri yer alıyor. İçlerinde hikayesini bilmediğim ama adını duyduğum iktisatçılar olmakla birlikte hiç adını duymadıklarım da var.
Ben bu kitabı size on bölüm şeklinde özetlemeye karar verdim. Tahmin edebileceğiniz üzere her bölüme bir iktisatçı gelecek şekilde serimi oluşturmayı planlıyorum.
Ve işte karşınızda ilk bölümümüz: Adam Smith.
“Yemeğimizi kasabın, biracının ya da fırıncının iyilikseverliğinden değil, kendi çıkarlarını kollamalarından bekleriz.”
Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, 1. Kitap, 2. Bölüm
Minnak Bir Biyografi
Adam Smith, 5 Haziran 1723 tarihinde Kirkcaldy adında küçük bir İskoç kasabasında doğmuş. Babası o doğmadan beş ay önce vefat etmiş. Babasının vasiyetiyle eğitimini verecek özel hocaların ücreti ödenmiş ve babasının bu yatırımı sayesinde Glasgow Üniversitesi'ne on dört yaşında başlamış. Burada 18. yüzyıldaki İskoç Aydınlanması'nın öncü aydınlarından bazılarının etkisinde kalmış ki bunlardan en çok öne çıkan isim, ahlak kürsüsü başkanlığını da yapan Francis Hutchenson'mış. Daha sonra bir bursla Oxford Üniversitesi'ne geçmiş. Oxford'da altı yıl okumuş ve Glasgow Üniversitesi'ne geri dönmüş. Burada mantık dersleri vermeye başlamış. Hatta hemen ertesi yıl bir zamanlar hem hocası hem de ilham kaynağı olan Hutcheson'ın ifa ettiği ahlak felsefesi kürsü başkanlığı görevine layık görülmüş. Beni bu noktada en etkileyen şey, Adam Smith'in hiç ekonomi dersi öğrenmemiş ve öğretmemiş olması.
Kitapta yazıldığına göre dalgınlığına dair çokça hikaye varmış. Bir hikayede, Charles Townshend'e (bir dönemin maliye bakanı) tabakhane yakınlarında eşlik ediyor, serbest ticaretin faydalarını tartışırken bir anda devasa ve içi zehirli madde dolu bir tabakhane çukuruna düşüyor. (yalnız değilsin Adam amca, serbest ticaret bugün de bazı ülkeleri bazı çukurlara düşürüyor.)
Bir başka hikayede bir gece geceliğiyle yürüyüşe çıkıyor, hayallere dalıyor ve gecenin bir yarısı çanlar Adam amca İçin çalana kadar kendine gelemiyor -yalnız kendinde olmadığı sürede de kasabanın on beş mil dışına çıkmış...
Ve benim en sevdiğim hikaye; Adam amca bir gün çay demliyor, çaydanlığa da ekmek ve tereyağı atıyor (?) üstüne de bundan bir fincan içiyor (??). Sonra da diyor ki "hayatımda içtiğim en kötü çay" (???)
Böyle anlatınca da adam meczubun tekiymiş gibi oldu. Neyse ki onu bunlarla hatırlamamamızın ya da bilmememizin sebepleri var. İşte şimdi bu son paragrafla gözünüzde canlandırdığım gece yarısı sokaktaki pijamalı meczup profilini değiştiriyorum. Biraz da bu dalgın adamı "baba" yapan şeylerden bahsedelim.
Fikirlerin Zenginliği
Bizler Adam Smith'i daha çok Milletlerin Zenginliği kitabıyla biliyoruz. Ancak bu kitap, Smith yaşarken 1759'da yayımlanan Ahlaki Duygular Kuramı adlı kitabı kadar satmamıştır. Aslında bu kitabı incelersek (ki ben henüz birebir incelemedim-özetin özeti mahiyetinde şimdilik bu satırlar) Smith'e göre davranış kısıtları yapay bir otoriteden ziyade kişilerin içinden gelir. İnsanlar bencil olabilirler, ama gerçekte birbirlerine "mutluluk" verirler. Bunun tek sebebi de bunun neticesini görmekten hoşlanmalarıdır.
Bu kitabı geniş kitlelere ulaştı ancak bununla da kalmadı, tabakhanede eşlik ettiği Townshend'in finansal desteğini de kazandı. Daha sonra Townshend, ergenlik çağındaki dük oğlunun eğitimi için Adam Smith'i oğlunun özel eğitmeni olmaya ikna etti. Bu sürecin bir kısmını Fransa’da geçirdi. Londra'ya döndükten sonraki on yılını beş ciltlik Milletlerin Zenginliği'ni yazarak geçirdi. Kitabın içeriği aslında adında saklı. Kİtap, toplumların ticari açıdan nasıl başarı kazandıklarını tespit etmeyi amaçlar. Bir ekonomi ders kitabı olmaktan ziyade, politika üretenleri bilgilendiren bir kitaptır. İlk cildi, emeğin üretici güçlerini ve bunun ürünlerinin toplumun farklı kesimlerine nasıl dağıtılması gerektiğinin üzerinde durur. İkinci ciltte servet birikimini, üçüncü ciltte de farklı ülkelerin neden farklı büyüme hızına sahip olduklarını inceler. Dördüncü cilt, merkantilizmi eleştirir. Son ciltte de devletlerin vergilendirme yoluyla gelirlerini nasıl arttırabilecekleri ve bu gelirlerini nereye harcamaları gerektiği üzerinde durur.
Görünmez El
Smith, refaha kavuşmanın tek yolunun sonlu olan servetin biriktirilmesi olduğunu söyler. Bu sistemde ülkeler birbirlerine mal satmalı ancak servetlerini başka ülkelere kaptırmamak için de gümrük tarifelerini yukarı çekmelidir."Doğal özgürlük" kavramına, insanların kendi kaynaklarını ancak diğer insanlarla rekabet halindeyken etkin kullanabilecekleri fikrine, odaklanır. Bu süreç en çok hangi faaliyetlerin yapılmaya değer olduğunu belirler. Sermaye nasıl en yüksek değeri yaratan sektörlere kayıyorsa, her bir işçi de en yüksek ücreti alabileceği işi hedefleyecektir.
Smith insanın sırf kişisel çıkarla hareket ettiğini söylemez, ama ona göre insanın kendisine bireysel açıdan en yüksek faydayı sağlayan yoldan gitmesi toplumun da iyiliğinedir. Bu düşünce mantıken, insanların verdiği milyonlarca karar bileşiminin, devletin tüm sistemi yönetmeye çalışmasından daha etkin bir kaynak kullanımı sağladığı bir ekonomi modeline, laissez-faire sistemine ulaşır.
"Bir zanaattan kimseler, güle eğlene zaman geçirmek için bile olsa, bir araya toplandılar mı, söz döner dolaşır; gelir, halk aleyhine kötü bir kasta ya da fiyatları yükseltmenin bir yolunu bulmaya dayanır."
Smith, şirketlerin piyasa koşullarını kendi lehlerine ayarlamak ve fiyatları yükseltmek için birlikte hareket edip güçlerini kötüye kullanmalarından endişe duyuyordu. O yüzden ona göre, gerçek anlamda bir serbest rekabet olduğu takdirde kartellerin de önüne geçilmiş olacaktı. Çünkü kartelin belirlediği fiyatı kırmak için sermayesini o sektöre kaydıran yeni işletmeler olacaktı.
"Emeğin üretici güçlerindeki en büyük gelişmenin (...) çoğu, anlaşılan işbölümünden ileri gelmiştir."
İşbölümü kavramı kitabın tamamına yayılmıştır. Bugün verimlilik diye adlandırdığımız şeyi bize anlatmak için bizi bir çivi fabrikasına götürür. Eğitimsiz bir işçinin el yordamıyla günde bir ya da iyi ihtimalle bir avuç çivi üretebildiğini fark eder. Ancak işi on sekiz ayrı işe bölerek on işçiye dağıttığında daha çok çivi üretilmektedir: 48000 çivi. Yani işçi başına 4800. Peki verimliliğin %4800 artmasını nasıl sağlarsınız? Smith bunun için üç şey tespit etmiş:
- Her işi yapan işçi yerine belirli bir alanda çalışan işçi. Dolayısıyla kişilerin el yatkınlığı da artar.
- Her işçi kendi işiyle meşgulken makine ve teçhizat değiştirmek zorunda kalmaz. Dolayısıyla zaman tasarrufu sağlanır.
- Makinelerin işi kolaylaştıracak şekilde tasarlanmasını teşvik eder.
Uluslararası Ticaret
Smith uluslararası ticaret konusunda, ülkelerin neden en ucuza mal ettikleri şeylerde uzmanlaşması gerektiğini açıklar. Yabancı bir ülke bir metayı bizim üretim maliyetimizden daha ucuza bize satabiliyorsa, o halde bu metayı satın almak daha mantıklıdır. Ekonomistler buna "mutlak üstünlük" der. Smith buna örnek olarak İskoç şarabının üretilmesini örnek verir. Aynı miktarda şarabı Fransa ya da şarap üreten başka bir ülkeden ithal etmek için gereken sermaye bunun otuz katıysa, İskoçya'nın kendi şarabını üretmesinin "çok iyi" olduğunu söyler. Devletlerin yerel endüstrileri korumak adına ithalat vergisini yükseltme girişimlerinin ise zararlı olabileceğini görmüştür, zira böyle ülkeler hane halkını aksi bir durumda daha ucuza alabilecekleri malları daha pahalıya almaya zorlamış olurlar.
Piyasa Mekanizması
Smith, emtia fiyatlarının onları üretmek için ihtiyaç duyulan ücret, kar, ve kiranın seviyelerine göre değişiklik gösterdiğini tespit etmiştir. Bir meta satın alırken ödediğimiz fiyatı "piyasa fiyatı" olarak adlandırır. Emtia fiyatlarının esas fiyata doğru sürekli yukarı ve aşağı yönlü hareket içerisinde olduğunu görmüştür. Bu süreci mümkün kılanın serbest piyasadaki rekabet olduğunu görmüştür.
Devletin Rolü
Kitapta en uzun konu bu bölüme ayrılmıştır. Bu bölümde vardığı sonuçların çoğu kamu sektörüne dair günümüze dek uzanan tartışmaların temelini oluşturur.
Vergi yükünün daha çok en yüksek ödeme gücüne sahip kişilerin taşımasını daha doğru buluyordu.
Vergilendirmenin dört prensipte yürütülmesi gerektiğini düşünmüş ve bunları şu şekilde belirtmiştir:
- adalet: insanların kendi gelirleri oranında vergi ödemesi.
- kesinlik: vergilendirme keyfi olmamalıdır, devlet kişilerin ne zaman ve ne kadar vergi ödeyeceğini belirlemelidir.
- uygunluk: vergiler, vergi mükelleflerinin yaşamlarına uygun bir yolla tahsil edilmelidir. örneğin; vergi ödeme tarihiyle kiraların ödenme tarihleri denk düştüğünde kira vergisinin daha rahat ödendiğini fark etmiştir.
- iktisadilik: vergi sistemini işletme maliyeti asgari bir seviyede tutulmalıdır, vergi gelirleri ancak bu sayede idare masraflarına harcanarak çarçur edilmez ve vergi oranları da olabildiğince düşük tutulmalıdır.
Adam Smith’in Dirilişi
1930'lardaki Büyük Buhran politikacıları, piyasadaki aksaklıkları düzeltmek için John Maynard Keynes 'in yazdıklarına tutunmaya çalıştıklarında Smith'in modası geçti. Ancak komünizm 1980'lerde Rusya ve Doğu Avrupa'dan çekilmeye başladı. Devletin ekonomik hayata hakimiyeti ekonomik büyümeyi frenleyen unsurlar olarak görülmeye başlandı. Böylece Smith'in politikaları bir kez daha ilgi uyandırmaya başladı. Birleşik Krallık'taki Margaret Thatcher ve ABD'deki Ronald Reagan -ve danışmanları- devleti ekonomik hayattan çekme, emek ve finansal piyasalardaki kısıtlamaları kaldırma girişimlerini meşrulaştırmak onun fikirlerine tutundular. Popüler bir şehir efsanesine göre, Thatcher'ın o ünlü el çantasından Milletlerin Zenginliği kitabını eksik etmediği söylenir ve Thatcher kendi yazdığı Devlet İdaresi kitabında görünmez eli "dinçleştiren bir özgürlük rüzgarı" olarak tarif etmiştir.
Reagan'ın vekil yardımcılarından biri olan Bruce Chapman'ın ilettiğine göre Smith Reagan'ın gözünde bir kahramandı. Reagan'ın cenazesinde küçük Adam Smith figürlü kravatlarını yad eden Chapman'ın yaptığı konuşmanın bir kısmı şu şekilde: "Washington'daki her muhafazakar erkeğin aksesuarıydı bu kravatlar. Çeşitleri de vardı: yeşil Adam Smith kravatları, kestane rengi Adam Smith kravatları, kırmızı, beyaz ve mavi Adam Smith kravatları. Reagan üçüncü kez başkan olabilseydi tahminimce Adam Smith şapkaları ve yağmurlukları da çıkardı."
İlginç bir fanboyluk Reagancım.
Artılar/Eksiler
Kendi neslinin parlak zekalarından olduğu ortada. Ancak fikirleri günümüz dünyasında ne kadar yer buluyor dersiniz? Bugün hemen hiçbir hükümetin kartel oluşumlarına izin vermediğini biliyoruz. Keza ekonomik zenginliğin para biriktirmekten ziyade ticaret ve ekonomik faaliyetle yaratılabileceği fikri de günümüzün birçok ekonomisine sinmiştir. Ancak yine de birçok ülke serbest ekonomiyi kabul etseler de devletİn ekonomiye müdahalesine olumlu bakıyorlar. Ayrıca herkes de ona eşit derecede hayran sayılmaz. Sonuçta düşünceleri serbest piyasayı savunan kişileri etkilerken karşı kanadın da itiraz ettiği bir görüş olarak beliriyor.
EKSTRALARÖnsözünde yazar Phil Thornton kitabı “ekonomi bilgisine sahip olmayan herhangi birinin biyografi tadında okuyabileceği bir kitap” şeklinde tanımlamıştı. Buna katılıyorum. Kitabın dilini oldukça sade buldum. Gerçi okuduğum ilk bölüm daha, izleyen bölümlerde neler olur bilemiyorum ama en azından bu bölüm İçin şunu söyleyebilirim bize sayısal bir biçimde anlatılan kuramların üzerinde durulmamış. Sadece mantığı anlatılmış. “İşte böyle de biri geçti bu dünyadan, geçiyorken de bunları bunları dedi.” şeklinde.
Bunun dışında kitapta şöyle bir güzellik var, adeta bir ders kitabı her bölüm sonuna ilginizi çektiyse diye ekstra okuma koymuşlar. Ben de ilginizi çekerse diye buraya bırakıyorum:
Eamonn Butler, Adam Smith, Institute of Economic Affairs, 2007.
Ian Simpson Ross, The Life of Adam Smith, Oxford University Press, 2010.
Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, İş Kültür Yayınları, XI. Basım, 2006.
Şimdilik bu kadar. İkinci iktisatçımız David Ricardo'da görüşmek üzere.